İçeriğe geç

Okulöncesi paylaşmak ne demek ?

Okulöncesi Paylaşmak Ne Demek? Çocuk Gelişimi Perspektifinden Bir Bakış

Çocuklar, dünyayı keşfetmeye başladıkları ilk yıllarda birçok yeni kavramla tanışırlar. Bu kavramlardan biri de “paylaşmak”tır. Peki, okulöncesi dönemde çocuklar için paylaşmak ne anlama gelir ve bu davranış nasıl gelişir? Paylaşmak, sadece bir davranış olarak görünse de, aslında çocukların sosyal, duygusal ve bilişsel gelişimleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu yazıda, okulöncesi dönemde paylaşmanın bilimsel bir lensle nasıl şekillendiğini ve çocukların gelişiminde nasıl bir rol oynadığını keşfedeceğiz.

Paylaşmak Neden Bu Kadar Önemli?

Okulöncesi dönemde, çocuklar genellikle “ben-merkezci” bir bakış açısına sahiptir. Yani, her şeyin kendilerine ait olduğu düşüncesiyle hareket ederler. Bu durum, sağlıklı bir gelişim için belirli bir aşama olsa da, paylaşma becerisinin kazandırılması, çocukların sosyal uyum sağlamaları için kritik bir adımdır. Paylaşma, başkalarının ihtiyaçlarını ve duygularını anlama ve bu doğrultuda empati geliştirme yeteneği sağlar. Çocuklar paylaşmayı öğrenirken, aslında toplum içinde nasıl işbirliği yapacaklarını, başkalarının haklarına saygı göstereceklerini ve duygusal zekâlarını nasıl geliştireceklerini keşfederler.

Okulöncesi Dönemde Paylaşmanın Gelişimi

Çocukların paylaşma davranışları, belirli yaşlarda farklı şekillerde gelişir. Okulöncesi dönemde bu süreç, genellikle 3 yaş civarında başlar. 3 yaşındaki bir çocuk, ilk kez kendi eşyalarını başkalarıyla paylaşmaya çalışabilir, ancak genellikle bu paylaşma sadece belirli koşullar altında gerçekleşir. Yani, bir oyuncak başkasına verildiğinde, çocuk hemen geri almayı isteyebilir veya belirli bir ödül bekleyebilir. Bu, paylaşıma dair bir öğrenme sürecidir ve çocuğun sosyalleşme becerilerinin başlangıcıdır.

4 yaşına gelindiğinde, çocuklar daha bilinçli şekilde paylaşma yapabilirler. Ancak yine de paylaşım, genellikle duygusal çıkarlar veya ödüller üzerinden şekillenir. 5 yaşındaki bir çocuk ise, paylaşmanın karşılıklı faydalarını ve başkalarıyla işbirliği yapmanın önemini anlamaya başlar. Bu, paylaşmanın daha özgür bir şekilde yapıldığı ve daha az koşula dayalı olduğu bir döneme işaret eder.

Paylaşma Davranışının Psikolojik Temelleri

Çocukların paylaşmayı öğrenmesi, psikolojik ve nörolojik bir süreçtir. Gelişimsel psikologlar, çocukların empati ve işbirliği gibi becerileri paylaşma yoluyla öğrendiklerini belirtir. Empati, bir kişinin başka birinin duygularını anlama ve bu duygulara uygun bir şekilde tepki verme yeteneğidir. Paylaşmak, çocuğun empatiyi geliştirmesinin bir yolu olarak kabul edilir, çünkü başkalarının ihtiyaçlarını fark etmek ve onlarla bu ihtiyaçları karşılamak, çocukların sosyal becerilerinin temelini oluşturur.

Nörobilimsel açıdan bakıldığında, beyin, sosyal etkileşimler ve paylaşma yoluyla güçlenir. Beynin sosyal bölümleri, paylaşma eylemi sırasında aktif hale gelir. Özellikle oksitosin gibi “bağlanma hormonları”, paylaşma sırasında salınır ve bu da çocuğun başkalarıyla bağ kurmasını sağlar. Bu kimyasal değişiklikler, paylaşmanın sadece davranışsal bir süreç değil, aynı zamanda biyolojik bir süreç olduğunu gösterir.

Paylaşmanın Sosyal ve Kültürel Bağlamı

Paylaşma, sadece bireysel gelişim için değil, aynı zamanda toplumların ortak değerlerinin aktarılması için de önemli bir araçtır. Okulöncesi dönemde çocuklar, ailesinden ve çevresinden öğrendikleri sosyal normlara göre paylaşmanın ne anlama geldiğini şekillendirirler. Çocukların bulunduğu kültürel bağlam da bu süreçte büyük rol oynar. Örneğin, bazı kültürlerde paylaşmak daha fazla teşvik edilirken, diğerlerinde çocukların bağımsızlıklarını kazanmaları ön planda olabilir.

Paylaşmayı Teşvik Etmek: Anne-Babaların Rolü

Anne ve babaların çocuklarının paylaşma becerilerini geliştirmede önemli bir rolü vardır. Araştırmalar, ebeveynlerin çocuklarına model olmanın yanı sıra, paylaşmayı oyunlar ve etkinlikler aracılığıyla öğretmelerinin etkili olduğunu göstermektedir. Özellikle grup oyunları, çocukların paylaşma davranışını öğrenmelerine yardımcı olabilir. Ayrıca, ebeveynlerin çocuklarına ödüller yerine olumlu pekiştirme yöntemleri kullanmaları, paylaşmanın içsel bir değer haline gelmesini sağlar.

Sonuç: Paylaşmanın Geleceği

Okulöncesi dönemde paylaşmak, sadece oyuncakları bir başkasıyla paylaşmak anlamına gelmez; aynı zamanda bir çocuğun empati, işbirliği ve duygusal zekâ gelişiminin bir parçasıdır. Paylaşma, toplumda huzurlu ve işbirliğine dayalı bir yaşam sürmenin temelini atar. Peki, çocuklar paylaşmayı öğrendikçe, bu beceri gelecekteki ilişkilerinde nasıl bir rol oynar? Paylaşmanın çocukların genel gelişiminde nasıl daha derin etkiler yaratabileceğini hiç düşündünüz mü? Belki de paylaşmak, sadece başkalarına bir şey verme değil, aynı zamanda kendini anlama ve toplumsal değerlerle uyum sağlama sürecidir.

Bu yazıyı okuduktan sonra, çocukların paylaşma süreçlerini gözlemlemek ve bu konuda daha fazla bilgi edinmek istemez misiniz? Paylaşmanın sadece bir sosyal norm değil, aynı zamanda bir yaşam becerisi olduğunu daha derinden keşfetmek her zaman ilgi çekicidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
ilbet girişsplash